6 Mar 2011

Ne Yaptıysak Geçiremedik Doktor...


Üstümde nasıl bir bezginlik, nasıl bir tembellik var anlatamam. Dün gece saat 04:00te yattık, malum biraz da içmiştik. Sabah 12:00de uyandık. Öyle bi asabiyet vardı ki üstümde, bu sinirlilik durumu ancak kocişime sigara böreği kızarttığımda geçti :P Sonra her boş insanın yaptığı gibi, internette dolaşmaya başladım. Saat bu sırada 15:00 civarıydı. Sonra sevdiğim blogları okurken birden gözlerim kayıverdi, ekran karardı... Gözümü bir açtm saat olmuş 21:00... Uyudum mu, bayıldım mı, sızdım mı anlamadım.


Neyse tekrar uyandığımda kocişim bir pazar klasiği olan boktan "Arka Sıradakiler" dizisini izliyordu. Bu diziden öyle nefret ediyorum ki; uyanır uyanmaz onun sesini duymaktan mı artık bilmiyorum, yine üzerimde büyük bir sinir var... Elim ayağım titriyor böyle. Nefesim kesiliyor. Çok sıkıntılıyım, çok... Yüzüm yanıyor. Nazar değmiş olabilir mi diye sordu bir arkadaşım da, yavrucum ben köşe bitkisi gibi sabahtan akşama, aynı kanepenin aynı tarafında oturan bir insanım. Bana nazar değme ihtimali bir pirenin dinazor doğurması ihtimali kadar... Dolayısıyla bu şıkkı eledim kafadan...

Bana noluyor bilmiyorum aslında. Bir tembellik, bir miskinlik... İnsanlıktan çıktım resmen. Hayır biliyorum, kocamı da üzüyorum böyle yaparak. Ama elimden de hiçbir şey gelmiyor. Yani gelir tabi - gencim, sağlıklıyım, kafam da çalışıyor Allah'a şükür - ama içimden gelmiyor. Böyle köşe minderi gibiyim. Nasıl üşeniyorum herşeye. Bir yemek yapacağım mesela, Allah'ım o yemeği yapmaya başlamaya saat 13:00de karar veriyorsam, yemeğe başlamam saat 17:00'yi buluyor, yeminle. Bu halimden de nefret ediyorum dolayısıyla. Çünkü çok işe yaramaz hissediyorum kendimi.

Bi de şu hallerim var ki, bunlar tam bi salak gibi para saçtığım durumlar. Malum, bütün gün internetteyim. Gözlerim falan bozulacak artık, kesin. Neyse işte. İnternette bir sürü yeni sayfa keşfediyorum. Blog okumayı da çok seviyorum. Roman gibiler, ama daha canayakınlar :) Onları yazanlarla birebir muhattap olabiliyorsun çünkü. Bu bloglarda gezerken, bir bakıyorum makyaj tavsiyeleri, tüyoları falan var. Hemen gidip bir sürü makyaj fırçası, kozmetik, oje vs alıyorum. Eve geliyorum. Böyle birkaç prova yapıyorum, yaptıklarını yapabiliyor muyum diye deniyorum falan... sonra DANKKK!!! Lan salak, evden bir yere mi çıkıyorsun ki makyaj malzemesine ihtiyacın olsun? diyorum kendime. Anında sıkılıyorum tabi aldıklarımdan. Tuvalet masamın bir köşesine atılıveriyorlar. Sonra cilt bakımı siteleri görüyorum. Domuz gibi yediğimden, yiyip yiyip şeeetmediğimden acaip kilo aldım, cildim de buna bağlı olarak bozuldu tabi... Bakıyorum, aklıma yatan bir iki öneri oluyor güvendiğim bloglarda. Hemen gidip alıyorum. Bir-iki yapıyorum.. Hoooop yine aynı kısırdöngü : Neden yapıyorum bunu? diyoruum.

Mesela şu sıralar yaratıcı pembe melek Hesionka okuyorum. Fimodan yaptığı cicileri gördükçe, ben de yapmak istiyorum. Ama biliyorum. Yine bir sürü para saçacağım, sonra evin bir köşesine atılacaklar. O yüzden almıyorum fimo,mimo.

Bak şu anda tam da böyleyim :



Ağızda sakız, yatağın içinde oturmuş bunları yazıyorum... Ve sıkılmışım. Çok.

Şimdi aklıma ananem geldi :) Atom karıncam benim. Hepimizden dinç ve çalışkandır o. Şimdi şu halimi görse beni bi güzel haşlardı :) "Utanmıyeri misin, kazık kadar kadınsın evin ne halde.  Kalk bi dantela ör, bi şişe bi yün dolayıveee... Kalk bi kapının önünü süpürüveee. Biz sizin kadarkene (h)ep işliyeridik. (çalışıyorduk demek istiyor) Hiç töbele (böyle) devrilip yatmadık evin adamının önünde. Ayıp mare, ayıp!! çılk çılk çılk!" Ve ona ne mantıksız, ne gereksiz, ne salakça gelirdi şu anki halim. Ona göre çok basit çünkü. Aslında haklı lan. Kadın yaşadığı köyün en zengin, en prestijli ailesinin hanımıyken; bir TR sevgisiyle toplamışlar tası tarağı, göç etmişler. Bok var çünkü burda. Ve neler çekmişler. Kışın ortasında penceresinde cam olmadığı için naylon gerilmiş evde oturmuşlar, tırnaklarıyla kazıyarak şimdi bütün çocuklarının oturduğu 4 katlı apartmanı dikmişler. Kadın haklı yani. Ben ayağa kalkmak zorundayım. Kimse bunu benim için yapamaz.



Bir de bu kadar tırt bi insan olduğumu bilmiyordum, o yüzüme çarpıldı. Ona da bozuğum belki de... Yani kendimi hep çok güçlü sanmışımdır. Ama bu işsizlik bana vurdukça, iyice dibe indim ben de. Belki de ben yeteri kadar mücadele etmiyorum, ne bileyim. Köpeğim bile benden daha hırslı ve kararlı aslında. Şimdi biz bunu bağlıyoruz bazen, yatağa çıkıyor çünkü. Öyle hırslı ki n'apıyor ediyor, atlıyor zıplıyor o yatağa en sonunda çıkıyor hayvan :S Böyle tasma sünmüş, boynundan çekiyor ama o yatakta yatmaya devam ediyor inatla :) Bi de bu kuru mamayı istemiyor. E yedi tabi köfteleri, etleri. Kim ister lan o bisküvi gibi şeyi :) Biz de veterinere götürdük, kadın da ilk aldığımız günden beri Zeytin'e bakan veteriner. Tanıyor yani onu. Sabredin, başka bir şey vermeyin, en sonunda yiyecek mamasını dedi. Gel sabret. Hayvan tam 4 gün aç kaldı. En sonunda dayanamadık, mamayla karıştırıp yemek verdik. O kadar dirençli yani. Şu köpeğin hırsının, ihtirasının 10da biri bende olsa genel müdürdüm o beni işe almayan (kadınım diye) şişecamda valla bak...

Aman neyse işte... Bayıldım yazmaya bu arada... Daha yazasım var ama, başka konularda yazacağım için bu postu bitirmeye karar verdim :)

Bbye...

2 yorum:

  1. Eh sen en azından yataktan kalkma ve yemek yapmaya karar verme aşamasını yaşayabiliyorsun :D Annem beni kaldırdığı zaman bir süre yatağın içinde "ne için yada kimin için uyanacağım ki?" diyorum. İlk zamanlar kendi kendime diyordum bunu şimdi direk annemin yüzüne söylüyorum.
    Her şeyi geçtim de mesela makyaj malzemeleri için olan düşüncelerin konusunda şunu diyebilirim. Dışarıya çıkacaksın diye değil kendin için süslen. Aynaya baktığında evde oturmaktan sürekli aynı havanın içinde kalmaktan mutasyona uğramış bir surat görmezsin aynaya baktığında. Bilirim aslında o surat mutasyona uğramamıştır. Ama sana öyle gelir. En azından bana öyle geliyor. Aynaya baktığında değişik bir görüntün olur. Kocan için süslen mesela. Yada zaten o gördüğün makyaj stilleri(!) el yatkınlığıyla alakalı şeyler. İlk denemende tıpkısının aynısı mükemmeliyette bir şey başarmama ihtimalin de var. Şimdi hazır boşken uzun uzadıya yap makyajını. İşe gideceğin günler geldiğinde en azından zaman açısından tasarrufta olursun ve "ya olmazsa? yok yok olmadı şimdi bunu silersem şu kadar vaktim gidecek." vb ihtimallerin de olmaz. Fimoara gelince evet zevkli bir uğraştır ama emin ol kendini kaptırıp bir şeyler yaptıkça evde yığılma oluşuyor. Birilerine hediye etmeye başlıyorsun, evdeki yığın azaldıkça yerine yenilerini koymak için gidip yeni fimolar alıyorsun. Eh bir yerden sonra maddi açıdan dokunuyor. Yani en azından bende bir süre sonra "amaaan bir tek zevkim bu var" olayını da aşıp maddiyatı gözüme batmaya başladı. Maddiyatını karşılayabilmek için yapıp satmaya kalktığında ya satılmayacak ya da satılacak. "Bendeki bu şansla benim altınım çamur olur." dersen onu da bilemem.
    İnat etmek lazım sanırım. Gel gelelim bazen kendimizden daha cahil(?), daha alt seviyede gördüğümüz insanların bizim bile hayal edemediğimiz yerlerde olduğunu ve bizi reddettiklerini gördüğümüzde sanırım ilk önce kendimize en zarar veren şey olan kendimize olan güvenimizi kendi ellerimizle yıktığımız için oluyor sanırım bunların hepsi...
    Öff çok uzun yazdım :D

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim yorumun için öncelikle :) uzun yazmansa hiç sorun değil, emin ol :) yazmak kadar - hatta daha çok - okumayı severim ben... zaten zor olan kendini motive etmek. başkalarını her şekilde motive edersin ama kendinle başa çıkmak çok daha zor.çünkü yalan söylediğin zamanları biliyorsun :) yani atıyorum, sen çok yeteneklisin, bunu da yaparsın, süpersin harikasın diyince kendine; öbür tarafın da sana hadi len diyebiliyor :) işte böle abuk subuk, saçma salak... of :(

    YanıtlaSil