20 Kas 2011

Murathan Mungan Sever misin?

"Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. Yoklukları, hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu?

Kim gölgesinden kaçabilir ki?

Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu. Durup durup ardına bakan kadınlar vardır. Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar; herşeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu kadınlar... Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun. Zaman ilerledikçe birçok şey daha zor olmaya başlar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor...

Zaman, aşk... Herşey!

Ayrılıkları ayrıntılar acıtır; kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır.

Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken; kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar. Çünkü kadınlık bekler. UMMAK ve BEKLEMEK, kadınlığa verilmiş iki cezadır..."

Murathan Mungan

17 Kas 2011

Şikayetlerim Arttı Yine...

Bu aralar yine "ben neden işsiziiiieeeaammmm?" bunalımı geçiriyorum. KPSS'den 90 küsür alıp hala evinde oturan benim gibi kaç talihli vardır, bilemiyorum. Artık çatlayacağım. Her gün memurlar.net'e girip çıkmaktan bıkkınlık geldi. Hayır, onca girip bakmalarım bir işe yarasa içim acımaz. Kadro falan açıldığı da yok. Şimdi sıradaki merkezi atama için 21 Kasım'ı bekliyorum. Yine bir yere atanamazsam kendimi "tam tomatik ev kadını" moduna alacağım.



Evdeyken evde olmaktan, işe girince de çalışıyor olmaktan sıkılan bir insanım. Ama olay şöyle. Her ikisinde de boş oturmayı sevmiyorum. Evde ev işi nereye kadar yaratabilirim ki? Temizlik, bulaşık, yemek derken günlük işler öğlen olmadan bitiyor zaten. Çamaşır, ütü desen haftada en fazla iki kere yapacak kadar birikiyorlar. Öyle bir taraflarımdan DIY projeleri uydurmaktan da çok sıkıldım. Örgüye dadanmıştım bir ara ama, lastik ve haroşa örmekten başka bir halt bilmediğim için o da sıktı valla... Fimoydu, yemekti, pastaydı derken... Elimdeki alternatifler tükendi. Zaten İst.da hobi sahibi olmak da zor. Hele beni,m yaşadığım yerde yaşıyorsanız. Hiç bir halt yok ve olan yerlere de bir hayli uzağım. Dolayısıyla, yeni bir hobi edinmek için yapmam gereken alışveriş en az bütün bir günümü alır. Bunun büyük kısmı da yollarda sürünmekle geçer. Ayy hamile halimle hiç çekemem valla... Kalsın, almayayım.

İş yerinde sıkılma konusuna gelince, boş oturulan yeri sevmiyorum dedim ya... İş olmayan bir yere düştüysem, sıkıntıdan patlarım. Hele de yeni elemansam. Hiç kimseyle samimi değilimdir, lak lak yapamam. Yapsam en önce ben göze batarım; yeniyim ya. Herkes oturur melul melul birbirine bakar. Sana iş veren de olmaz ama ilk krizde hiç çalışmayan sen olursun. Yeni olduğun için ağzını açıp kendini de savunamazsın. Bana böyle mesai saatleri dahilinde, gerektiği kadar yoğun bir iş ortamı lazım. Ne fazlası, ne eksiği...

Ne manyakça bi yazı oldu yine yaa... üfff...