7 Nis 2011

Tam Bir Gerizekalıyım...


Bugün gittiğim iş görüşmesinde, mesleğim açısından "2+2 nedir" sorusu kadar basit bir kaç soruyu cevaplayamadım. Moralim çok bozuk. 3 yıldır işimi yapamıyorum. Açıp hiç araştırma yapmayan ben mi suçluyum acaba şimdi, yoksa 3 yıldır onun yeğeni, bunun bilmem nesi orda burda müdür olurken her gittiğim kapıdan beni "tecrübe gardeşiiiimmm!!!" diye geri çevirenler mi, hiç bir fikrim yok. Moralim bozuk işte.

Annemi arıyorum telefonu kapalı, Nilüşümü arıyorum açmıyor. Kendimi şu an berbat hissediyorum. Bi arkadaşım bana yakın olsaydı keşke ve sahilde dolaşarak dertleşseydik.

En berbat tarafı da görüşmeler için evde 1 saat saç 20 dakka makyajla falan uğraşıyorum. Kendimi şu sadece dış görünüşüne önem veren gerizekalı kızlar gibi hissediyorum. Ben artık ev kadını olmuşum sanırım. Geri dönüşü yoktur belki de bu durumumun. Bunu kabullenip ona göre mi yaşasam acaba?

Bi de işin kötüsü, insan kaynaklarındaki kız araya girip benim için bir görüşme daha ayarladığını söyledi. Bense o görüşmeye gitmek istiyor muyum onu bile bilmiyorum...

Yaktın beni devlet baba...


Bu yazının şarkısı bu olsun...

6 Nis 2011

Bir Sanatsal Etkinliğin de Sonuna Geldik Sayın Seyirciler!!


Bugünün Avukatlar Günü olması münasebetiyle, Baro'nun etkinlikleri dahilinde operaya gittik efendim. Hah hah hahh... Ne kadar da enteliz aman tanrıııaam!!

Böyle bir giriş yapabilmeyi ne kadar çok isterdim bilemezsiniz... Ama maalesef, Baro da bedava götürmeseydi, bir opera göremeden göçüp gidecekmişiz a dostlar!! Şimdi en baştan anlatmak istiyorum sabrınıza sığınarak :)

Geçen hafta F.annem, Baro'nun Avukatlar Günü'nde opera için ücretsiz bilet vereceğini, gelmek isteyip istemediğimizi sordu. Geçen yılki etkinlikten çok memnun ayrıldığımızdan hemen kabul ettik. Ama ertesi gün öğrendik ki aşkitomun babişkosunun gitmek istiyordu. Biz gidemiyorduk dolayısıyla. Ama dün gelen bir haberle, otopark problemine katlanmak istemeyen babişko gitmekten vazgeçtiğini duyduk. Operaya gidebilecektik, aman yarebbimm!!!!

Operaya gideceğimizi duyunca bebişkom, aşkitomla aramızda şu diyalog geçti :

Ben : Aşkım operanın adı ne?
Aşkitoşum : Opera.
Ben : Yok yani aşkım, oyunun adı ne?
Aşkitoşum : Ya ne adı? Adı mı olur? Opera, opera işte. Allah Allah.
Ben : ???

Opera günü gelip çattığında  bir heyecan bir heves... Bütün gün elbise ve topuklu ayakkabı giymeyi düşünüp, evi temizledikten sonra yorgunluktan geberince çektim spor ayakkabıları - kotu öyle gittim valla. Kimse kusura bakmasın :P Opera binasına girdik, kapıda annemiz bizi karşıladı çünkü biletler ondaydı. Salona girerken gelecek olan oyunlara bir göz gezdirdik. Bir baktım Don Kişot var, ama bale olarak. Aşkitoma dönüp :

-Aşkıımm bak haftaya Don Kişot varmış, gidelim mi?
- Don Kişot mu? O neydi yaa?
-A-a bilmiyor musun yaa Don Kişot'u?
-Yaa tamam tamam, hatırladım. Kovboy değil miydi yaa bu Don Kişot?
-Ne kovboyu aşkım? Hani yeldeğirmenleriyle dövüşüyor??
-Yaa tamam işte kovboydu.
-Peki aşkım, kovboy...


Yerimizi bulup oturduk. Kocamla o kadar operaya açmışız ki, merakla bekliyoruz başlangıcını... Sonra tam o anda, sağ tarafımızdan bir ışık hüzmesi gözümüzü aldı!!!! O ilahi ses duyuldu : "haaaaaaaaaaaaaaaa" şeklinde... Ve sonra gür bir kahkaha :) Bu kahkahanın sahibi çok güleryüzlü bir avukat olan Şe. T. idi.

Neyse, Şe. Bey muhabbet ede ede uzunca bir sürede yerine geçti. Sürekli konuşurken gördüğü herkese "beni mi çekiştiriyorsunuz?" diye soruyordu. Yeri hamamzadenin hemen solundaki koltuktu. Opera başladı, bir dış ses ön bilgiyi vermeye başladı. Ancak biz bir kısmını duyamadık. Çünkü Şe. amca, 5 koltuk ötesiyle sohbete devam ediyordu :))) Kendisinden övgüyle bahseden birkaç avukata çikolata sözü veriyordu. F.Anne duruma hemen el koyup uyardı kendisini ve biz de duyabildik. Neyse perde açıldı, müzik başladı. O kadar görmemişim ki, müziğin sesi ilk etapta kafamı şişirdi. Kumandayı bulup sesini kısmak bile istedim ne yalan söyleyeyim. Sonra sırayla kaçak, zangoç, mario ve en sonunda tosca çıktı sahneye... Neyse operanın bir bölümünde, kilise korosundaki çocuklar geliyor sahneye ve şımarmaya başlıyorlar. Bu amcanın torunu da bunlardan biriymiş. Hemen hamamzadeyi dürtükleyip torunun gösterdi tabi. Arkasından bana söyledi, sonra da benim sağ tarafımda oturan F.anneye seslenmeye başladı.  Anneme "torunum başrol, torunum başrol" deyip durdu ama biz hangi çocuk torunu onu bile anlayamadık. Üzgünüm :( Daha sonra ilgisini çeken her olayda hamamzadeyi dürtükleyip, "bak gördün mü?şimdi nolcak?", "adam geldi bak, bak kızıcak şimdi" vs vs şeklinde anlattı. Arada fuayeye çıktık biz hamamzadeyle. Benim tuvalete gitmem gerekti çünkü. Ama giremedim malesef, çünkü tuvaletin her tarafı ıslaktı. Benden önce çıkan kızı da hiç gözüm tutmamıştı, pek bi acelesi vardı zaten... Girdiğim gibi çıktım. Bi daha da o sırayı beklemeyi gözüm yemedi. Ben de girmedim tuvalete. Sonra yerimize döndük. Bi baktık, amca benim koltuğuma - yani F.annemin yanına- geçmiş, bıdı bıdı anlatıyor bir şeyler :) Annem bizi görünce kibarca "Şe. Bey, çocuklarım geldi." dedi. Amca da yerine geçti. İkinci perde de zavallı hamamzade operayı ondan dinlemeye devam etti. Ben sessizce gülmeye çalışıyordum. Hele hamamzade beni dürttükçe... O çıt çıkmayan salonda, sesli olarak konuşan bir adam düşünün ve sizin yanınızda oturuyor :)))

Oyun ilerledikçe, bu oyun anlatmalara bir de olur olmadık yerlerde sesli gülmeler başladı. Amcanın güldüğü yerler çok enteresandı. Örneğin, marionun işkenceye maruz kalacağını öğrendiğimizde, sonra ağzı burnu kırılmış mario geldiğinde, tosca sevgilisinin inlemelerini duyup ağladığında, en sonunda da toscaya ahlaksız teklif yapıldığında gevrek gevrek güldü amcacığımız :) Kahkahalarını eksik etmedi :) Ama benim patlama noktasına gelip kendimi çoookkk zor tuttuğum an şuydu : Tosca'nın bir solosu vardı, Allah'a yalvardığı... Gerçekten harikaydı. En sonunda insanlar gürültüyle alkışlamaya başladı sanatçıyı. Bazı kişiler "Bravo!" diye bağırmaya başladı. 4-5 kişi bağırdıktan sonra bizim amcadan da bir "Bravo!" geldi. Bu bravo gecikmiş bir bravo muydu yoksa"yahu bunlar diyorsa benim de demem lazım" gibi bir bravo muydu bilemeyeceğim :)

2. ara verildi ve amca bizden sıkıldığından mıdır nedir bilmem, kalkıp gitti :) Son perde de yanımızda değildi yani. Tam bir dram olan Tosca'da gülmekten yarılan ilk insanlar biz olduk sayesinde. Teşekkür ediyorum kendisine. Tam bir muhabbet insanıydı aslında. Şen şakrak insanları oldum olası sevmişimdir. Keşke sohbet edebileceğimiz bir ortamda tanışsaydık, eminim çooook çooooook daha fazla gülerdik :)

Bbye...:)

Yazarın notu : Tosca'yı merak edenler varsa buraya

Yazarın notu 2 : Oyunda dekor ve kostümler harikaydı. Özellikle Tosca'nın tuvaletleri muhteşemdi. Opera sıkıcı bir şey değil. Tamamen İtalyanca ama, sahne üzerine konulan bir panelde sürekli Türkçe çevirisini okuyorsunuz. Bİr nevi üst yazı :)

Yazarın notu 3 : Bilet fiyatları her yerde aynı mı bilmiyorum ama, Mersin Şehir Tiyatrolarında A-D arası 15 tl, E-M arası 10 tl, daha gerisi 8 tl ve balkon 5 tl imiş. İlgilenenlere...

Yazarın notu 4 : Mersin Kongre Sarayı'nda her Cuma saat 8de ücretsiz tiyatro gösterimi yapılıyor. İzlemek isteyenlere duyurulur :)

5 Nis 2011

Otuzsekize5Kala

Şu uzakdoğulu kızlar çok güzel tarz yaratıyor bence. Bayılıyorum giydiklerine, makyaj hilelerine falan :) Vücut tipleri de müsait tabi. Ne giyseler yakışıyor hatunlara... Ben de malum 38 beden olmaya çalışıyorum, bunların fotolarına bakıyorum vakit buldukça :) Hoş ben katana gibi bi kızım, onlar kadar ince falan da gözükmem mümkün değil -vücut tipimden ötürü- ama olsun.

Bu aralar yazmıyorum diye sağlıklı beslenmiyorum sanılmasın lütfen!! Aşkitomla D&R'dan Dilara Koçak'ın kitaplarından birini almıştık 2 hafta falan önce. Onu okuyup bitirmeden yazmak istemedim açıkçası. Sallıyoruz ya yalan yanlış, malum :) Bitirdim ben bu kitabı ve dün itibariyle yeni düzenimizi kitaba göre kurduk baştan. Yılların birikimi bir düzeni değiştirip yine aynı yılların birikimi kocaman bir göbekten kurtulmak zaten çok zorken, bir de kocişi frenlemeye çalışıyorum. Nasıl başa çıkarım hiiç bilemiyorum. Ben, "bu adam yıllarca spor yapmış, düğün öncesi bile benden daha güzel toparlamıştı vücudunu. Bana sahip çıkar, doğru yola teşvik eder..." diye düşünürken; kociş benden daha dayanıksız çıktı. Onu bu konuda daha fazla gaza getirmem lazım. Yoksa ben de çıkıcam yoldan o olacak. Zaten kitaba göre berbat bir yerdeyiz şu anki kilomuzla.

Neyse bizi boşverin de, ben size kitaptan öğrendiğim bir kaç şeyi anlatayım :) Şimdi mesela, millet bi sıcak su trendi yarattı biliyosunuz. Sabah uyanır uyanmaz sıcak su -bazen limonlu- için, üfffff acaip zayıflayacaksınız gibi söylentiler var uzun zamandır. Bunun bir doğruluğu yokmuş bebeyimmm :) Su içmek zaten gerekli vücut için, çünkü yağların parçalanması için kullanıyoruz. Ama sıcak veya soğuk oluşunun kilo vermede pek bir etkisi yokmuş. Sadece sıcak suyun vücüdu terketme süresi soğuk sudan daha uzunmuş. Bunun faydasını göreceğinizi düşünüyorsanız devam edin derim. Ama gün içi hamur işine, çikolataya abanıp; sabah içtiğiniz o 2 bardak sıcak suyun yüzü suyu hürmetine adriana olacağınızı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz bebişler :)

Sonra kitapta hiçbir şey yasak değil. Ölçünü bildikten sonra gayet yiyorsun herşeyi. Ölçüyü asıl bileceğiz dersen, kitapta birçok şey tablolar halinde açıklanmış. Örneğin günlük belli miktar ekmek hakkınız, belli süt,et hakkınız var. Mantının, iskenderin, kebabın, su böreğinin hatta suşi çeşitlerinin bu haklarınızdan ne kadarını götüreceğini vermiş Dilara Koçak.

Bir diğer önemli nokta ise, hala tam oturtamadığım su içme olayı. O kadar tembihledim kocişe de bak, saat başı beni ara su içtin mi diye sor diye. Ama nerdeeee? Hiç motivasyon yok :(((

-Şu an Seda Sayan izliyorum. Bu kadın madem tığ gibi, neden hantal bir kaplumbağa gibi hareketleri yaa? Sallanıyo böyle iki yana. Daha enerjik, daha canlı olması gerekmez mi? Sırf çene mi alıyor acaba bütün enerjisini? Merak ettim cidden... Aman be banane-

Kitaptan gayet beğendiğim bir diğer nokta da ara öğünlerle ilgili. Gece açlğı çekiliyorsa kahvaltı ve ara öğünler çok önemliymiş. Ben dün gece gerçekten çekmedim bunu. En son ara öğünümde, günlük hakkım olan 1 su bardağı sütün yanında 1 portakal ve 8 çilek yedim. (Yani 1 ölçü süt + 2 porsiyon meyve) Böylece tatlı ihtiyacımı karşıladım. Sütü meyvelerle içme sebebim ise aç karnına meyvenin şekeri tetikleyebilme durumuymuş. Tatlı isteğini azaltmak için, meyvenin yanına protein eklemek gerekiyor. Böylece protein şekerin emilimini de yavaşlatıyormuş.

Bakalım bindik bir alamete, gedeyyoz kıyamete :P Off bu kez meyvelerini toplamak istiyorum. Bu kez ömürlük değişim olsun istiyorum. O değil de, kitaba 23 tl verdim. Bu kez hiç olmazsa masrafını çıkarsın istiyorum!!!

Bbye... :)

Yazarın notu : İşim ve fırsatım olsaydı kesinlikle Dilara Koçak'a giderdim. :) Diyetisyene, spora 75617 kere başlayıp hiçbirinin sonunu adam gibi getirememiş biri olarak, kocişime daha da söyleyemem diyetisyen miyetisyen!! Yüzüm yok valla artık. Adam da hayır dese haklı yani... Amaann ben başaracağım nasılsa :)