12 Mar 2012

Böyleyken Böyle...

Baştan söyleyeyim, bu yazının belli bir konusu yok. Aklıma gelen her şeyi yazmayı planlıyorum. Haydi başlayalım öyleyse :)

¥ Hamileliğin en zor zamanları ne başı ne ortası değil, sonuymuş. Günler geçmek bilmiyor, heyecan hergün tırmanıyor, sabırsızlıkla bebeğimizi bekliyoruz. O da tam bir assolist edasıyla hiiiiiççç acele etmiyor maşallah :) aman sağlıkla doğsun da biz bekleriz.

¥ Eskiden herşeyin bir zamanı vardı ve biz beklemeyi, sabretmeyi bilirdik. Dondurma yemek için yazı, muz yemek için kışğ beklerdik. Şimdi herşey öyle ulaşılabilir ki, belki de bu yüzden değersizler... Belki de bu yüzden herkes mutsuz, bunalımda.

¥ Kocişle aramızda geçen garip bir diyalog :
Ben: Ütüden nefret ediyorum,bugün sen yapsana?
Koccito: Sen dururken ben niye yapayım aşkım? Sen çok güzel ütülüyosun.
Ben: Allah Allah! Bugün de sen yap nolur yani? Ben olmasam napıcaksın?
Koccito: Yav mecbur kalırsam yaparım tabi...
Ben: İyi işte bugün ben yapmıyorum. Dolayısıyla yapmaya mecbursun. Yap hadi.
Koccito: Aşkımmm sen çok güzel ütülüyosun,noooluurr sen yaaappp. Ben kırışık, çirkin ütülerim. Bla bla bla...
Ben: Tamam yaa,öfff. Ütüden nefret ediyorum.

¥ Her stres yaptığım durumda olduğu gibi, stresim cildimden patlak verdi. Karnım ve kollarımın iç tarafları deli gibi kaşınıyor ve kaşımaktan tırnak izleri doldular... Yara bere içinde kaldım yani. Kaşırken daha az zarar versin diye tırnaklarımın hepsini kökünden kestim. Az önce de büyük bir sivri zekalılıkla kolonyayı boca ettim yaraların üstüne. Cayır cayır yandı namıssız!

¥ Gündüz programı izlemek benim kaderim olmuş. Kurtulamıyorum bu lanetten. Ama hala Müge Anlı'yı izleyemiyorum. Yemin ederim çok korkuyorum o programdan.

¥ İşime cidden çok alışmışım kısa zamanda. Arkadaşlarımı, masamı, hatta faturaları bile özledim :)

¥ Herkes her konuda uzman anasını satayım. Sen şunu yap, sen bunu yapma, amaaaann öyle şey mi olur napıyosun?lardan bıktım! Hele de daha önce hiç doğurmamış tipler akıl vermiyor mu, Allaaahhhh'ııımmm sana geliyoruuummm!

¥ Geçen yaz bozulan laptop'umun yokluğunu eve tıkıldığım şu günlerde daha çok hisseder oldum. Meğer ne kaybetmişim, canımdaaann çok sevmişiiiimm affeeettt çooookk geç anladııımmmm!! :P Vallahi bebeğe alınabilecek bunca şey varken 300-500 bayılıp o bilgisayarı yaptırmaya hiç elimiz gitmiyor. Şu taksitler azalsın yenisini aldırmayı planlıyorum zaten nihohauahahahuah!!

¥ Saçmalardan Seçmeler'i okudunuz pek muhterem izleyicilerim! Güzel haftalar!

1 Mar 2012

Geldim!!!



Vallahi bayaaaa olmuş bloga uğramaylı :) Ama hiççç aklıma gelmedi yazmak ne yalan söyleyeyim :) Hayatımda bir sürü şey oluverdi bu arada. Hamileydim zaten en son bıraktığınızda, sonra işe girdim. İşim rahat, memnunum çok şükür. Bebeğim ve ben de çok çok iyiyiz, artık geri sayıyoruz. İkimiz de oldukça sabırsızlanıyoruz anladığım kadarıyla. O her gün güçlü hareketleriyle sıkıldığını, artık gelmek istediğini anlatıyor bana; ben de her gece gördüğüm saçma sapan rüyalardan anlıyorum kendi heyecanımı :) Babamız ise ayrı bir alem, Kendini resmen bebek alışverişine verdi :) Her akşam elinde bir şeylerle eve geliyor :))) Bu halleri de beni çok mutlu ediyor!!!

Salı günü analık iznine ayrılışımın ilk günüydü. Hemen temizliğe giriştim. Ama bu cüsseyle ve kavun gibi önümde gezdirdiğim göbişimle ancak evin yarısını halledebildim. Bebişkomun giysilerini yıkadım. Maşallah 3 kere açtım makineyi. Beni geçecek sıpa bu gidişle :) Tabi bunca işin üstüne dün yığıldım kaldım. Yapabildiğim tek şey, kendi çamaşırlarımızı yıkamak ve minik tulumları, zıbınları, takımları ütülemek oldu. Sonra bu sabah yine sabahın 7sinde uyanınca, işe giriştim. Bütün evi baştan aşağı temizledim. Ancak şimdi oturdum popomun üstüne. Aklıma blogum geliverdi. Ve işte bu post böyle ortaya çıktı :)

Her gece abuk rüyalar görüyorum dedim ya... En çok aklımda kalanını anlatayım. Bütün aile bir odada toplanmış, ben yerde doğum pozisyonunda yatıyorum. Herkes beni izliyor. Başımda bir ebe var. Beni habire doğurtup duruyor. Ama olayın saçmalığı şu : Bebeği çıkarıyor, Bebeğe bakıyor, "ı-ıhh olmamış bu, daha zamanı değil" deyip tekrar içeri sokuyor. Aradan biraz zaman geçiyor vee hoooppp yine doğum :S Bu esnada benim canım hiç ama hiç yanmıyor, sadece bebeğimi kollarıma almak istiyorum. Ve gelelim en manyak duruma : bebek zenci!!! hahahahaha işin enteresanı ne kocam ne ben ne de aileden birileri şaşırmıyoruz bu duruma. Gayet normal yani zenci doğması :)

Böyle böyle saçma rüyalarla, saat başı gelen çişimle falan sabahları zor ediyorum. Gece uyuduğumdan hiç bir şey anlamıyorum ama bütün gün de acayip bir enerji var üzerimde. Öyle sarhoş gibi, aptal gibi değilim yani. Ben de çözemedim. Sanırım bunu içimdeki minik yaramazın enerjik olacağı şeklinde yorumlayabiliriz! Ya da annelik gerçekten mucizevi bir şey ve benim gibi yılların tecrübeli tembelini bile bir atom karıncaya dönüştürebiliyor :)

20 Kas 2011

Murathan Mungan Sever misin?

"Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır. Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir. Yoklukları, hayatımızdaki varlıkları haline gelir. Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu?

Kim gölgesinden kaçabilir ki?

Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu. Durup durup ardına bakan kadınlar vardır. Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar; herşeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu kadınlar... Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun. Zaman ilerledikçe birçok şey daha zor olmaya başlar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar, bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor...

Zaman, aşk... Herşey!

Ayrılıkları ayrıntılar acıtır; kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır.

Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken; kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar. Çünkü kadınlık bekler. UMMAK ve BEKLEMEK, kadınlığa verilmiş iki cezadır..."

Murathan Mungan

17 Kas 2011

Şikayetlerim Arttı Yine...

Bu aralar yine "ben neden işsiziiiieeeaammmm?" bunalımı geçiriyorum. KPSS'den 90 küsür alıp hala evinde oturan benim gibi kaç talihli vardır, bilemiyorum. Artık çatlayacağım. Her gün memurlar.net'e girip çıkmaktan bıkkınlık geldi. Hayır, onca girip bakmalarım bir işe yarasa içim acımaz. Kadro falan açıldığı da yok. Şimdi sıradaki merkezi atama için 21 Kasım'ı bekliyorum. Yine bir yere atanamazsam kendimi "tam tomatik ev kadını" moduna alacağım.



Evdeyken evde olmaktan, işe girince de çalışıyor olmaktan sıkılan bir insanım. Ama olay şöyle. Her ikisinde de boş oturmayı sevmiyorum. Evde ev işi nereye kadar yaratabilirim ki? Temizlik, bulaşık, yemek derken günlük işler öğlen olmadan bitiyor zaten. Çamaşır, ütü desen haftada en fazla iki kere yapacak kadar birikiyorlar. Öyle bir taraflarımdan DIY projeleri uydurmaktan da çok sıkıldım. Örgüye dadanmıştım bir ara ama, lastik ve haroşa örmekten başka bir halt bilmediğim için o da sıktı valla... Fimoydu, yemekti, pastaydı derken... Elimdeki alternatifler tükendi. Zaten İst.da hobi sahibi olmak da zor. Hele beni,m yaşadığım yerde yaşıyorsanız. Hiç bir halt yok ve olan yerlere de bir hayli uzağım. Dolayısıyla, yeni bir hobi edinmek için yapmam gereken alışveriş en az bütün bir günümü alır. Bunun büyük kısmı da yollarda sürünmekle geçer. Ayy hamile halimle hiç çekemem valla... Kalsın, almayayım.

İş yerinde sıkılma konusuna gelince, boş oturulan yeri sevmiyorum dedim ya... İş olmayan bir yere düştüysem, sıkıntıdan patlarım. Hele de yeni elemansam. Hiç kimseyle samimi değilimdir, lak lak yapamam. Yapsam en önce ben göze batarım; yeniyim ya. Herkes oturur melul melul birbirine bakar. Sana iş veren de olmaz ama ilk krizde hiç çalışmayan sen olursun. Yeni olduğun için ağzını açıp kendini de savunamazsın. Bana böyle mesai saatleri dahilinde, gerektiği kadar yoğun bir iş ortamı lazım. Ne fazlası, ne eksiği...

Ne manyakça bi yazı oldu yine yaa... üfff...

20 Eki 2011

Ne Zaman Bitecek?

İçimiz yanıyor. Yine bir sürü ana kuzusuna yazık ettiler. Erkek evlat bekleyen bir anne adayı olarak üzüntümü tarif etmem mümkün değil. Allah herkese önce akıl-fikir, sonra vicdan versin. Ve birileri artık bu kısır döngüye bir DUR! desin.

11 Eki 2011

Yuppii!!!!

Artık yeterince içimde tuttuğum bir şeyi paylaşabileceğimi düşünüyorum ve açıklıyorum :) 17 haftalık afacan bir erkek çocuğuna hamileyim :))) Eğer gördüğümüz şey bir parmak gölgesi falan değilse, çok yakında şehzade anası oluyorum :P


Hamile olduğumu ilk öğrendiğimde, yıllardır bebek sahibi olmak isteyen eşimle beraber bir laboratuvardaydık. Sonucun pozitif olmasını ikimizde hiç beklemiyorduk, çünkü hem ben  PCO'luydum hem de bu daha ilk denememizdi. (maşallahhh!!) Danışmadaki kız soyadımı sordu, sonuçlarımı eline aldı ve "ne bekliyorsunuz?" diye sordu. Biz de "bilmem" gibisinden başlarımızı salladık. Sonra kız kocaman bir tebessümle pozitif olduğunu söyledi. Eşim şok geçirdi. Oradaki tüm çalışanlarla tek tek tokalaştı. Hemen sonuçlarımızı alıp doktorumuza koştuk. Doğruydu, 5 haftalık hamileydim :) 1 hafta kadar sonra da bebeğimizin ilk kalp atışlarını dinledik. Harikaydı. Öyle güçlüydü ki, hayran kaldım. Bebeğinin kalp atışlarını ilk kez duyan her anne adayı gibi ağlamam beklenirken, ben gülmeye, kahkahalar atmaya başladım!! Benim için böylesine bir şeye tanık olmak inanılmaz derecede mutluluk vericiydi çünkü.

Şimdi 17 haftayı geçirdik bebeğimizle. Her akşam babasıyla ve benle uzun uzun konuşuyor. Şimdilik biz anlatıyoruz, o dinliyor. Kafamızın etini yiyeceği günler yakın nasıl olsa :) Bunu telafi eder o zaman :) Heyecanı bambaşkaymış gerçekten. Mesela geçen gün Torium'a gittik. Sadece ve sadece bebe mağazalarını gezmek istedi canımız. H&M mağazasına bile sadece ona kıyafet bakmak için girdik. İlk kıyafetlerini de aldık :) Birisi üzerinde "my dad is stronger than yours" yazan minicik bir t-shirt; diğeri de sarılı-beyazlı bir zürafa kıyafeti gibi bir şey :)) Küçüğümün henüz bir dolabı olmadığından kendi dolabımda baş köşeye astım onları. Her gün bir kere de olsa çıkarıp seyrediyorum.

Bebe mağazaları inanılmaz eğlenceli. Bir sürü değişik şey görüyorsunuz. Gerekli gereksiz hepsinden bebişinize almak istiyorsunuz. Mesela bugüne kadar gördüğümüz en ilginç şey, içini doldurduğunda müzik çalan bir lazımlıktı :) Törenle kaka yapacak tabi benim şehzade oğlum :)))) Hayır, hayır almadık onu. Ama her an alabiliriz. Çünkü bunu üreten zekaya hayran kaldık :))

Neyse yazıyı fazla uzatmayayım. Artık bunu tanıdığım herkese haykırabilmiş olmak beni çok rahatlattı. Hiç sırların insanı değilimdir de :)

Bi de ileride bebeğim okusun diye yazdığım bir blog daha açtım.  Bebekle ilgili paylaşımlarımı daha çok orada yaparım sanıyorum :) İçimdeki Sihirli Fasulye koydum adını da.

Şimdilik yazımı noktalıyorum. Şu ana kadar söyleyebileceğim tek şey ise, çok ama çok heyecanlı olduğum!!!

3 Eki 2011

Düğün Anıları



Yıllar sonra İstanbul'a geri taşınınca düğünlere gitmeye tekrar başladım. Her yıl en az 3-4 düğün olur ailede. Cumartesi akşamı da yine bir düğün vardı. Ben de oradaydım tabi :)

Bir kere kız daha 20 yaşında ya ar ya yoktu. Yani bazı kızlardaki bu erken yaşta evlenme merakını asla anlamayacağım. Önce okulunu bitir, üniversite ortamını gör... Evlilik kaçıcak sanki. Pehh... Gelin fiziksel olarak da öyle zayıf, öyle minicikti ki; kendimi 15inde kızı evlendirdikleri bir köy düğününde gibi hissettim... Damat saçlarını mandaya yalatarak aileyi büyük bir berber faturasından kurtarmıştı. Gelin geceye topuklu ayakkabılarla başladı,ancak yaklaşık 2 saat süren takı merasiminden sonra gelin odasından converse'leriyle çıktı. Hayatımda gördüğüm en oynak 2.gelindi. 1.si 30lu yaşlarının sonlarına doğru evlenene, düğünde eteklerini iki yanından toplayıp kaldıra kaldıra kudurmuş gibi oynayarak; genç yaşta saçları dökmüş damadın bile ağzını açık bırakan bir gelindi. 2.si de bu ufaklık işte :) Kravatını kafasına bağlamış olan damatla oynayan küçük gelinimiz, roman havasında kendini kaybedince; ele güne karşı "halimiz,vaktimiz yerinde çok şükür" mesajı vermek isteyen damadın paraları saçmasıyla daha bir coştu. Coşkusuna yenilerek eteklerini toplayıp, romanı falan bıraktı ve yerdeki paraları toplamaya koyuldu. Tutumlu gelinimzi kutluyor, aile ekonomisine yaptığı katkılardan ötürü teşekkürü bir borç biliyoruz. Keşke her gelin bu kadar düşünceli olsa. Ülke ekonomimiz kalkınır.

Daha fazla dayanamayıp düğünden ayrıldık. Zaten saat 11'e geliyordu. Eve vardığımda yerimden hiç kalkmadığı9m halde ayaklarımın acayip ağrıdığını fark ettim. Hemen yattım. Sabah uyandığımda saat yine 11idi :)

Bi ilginç şey daha oldu. Eve dönerken bindiğim minibüsün şoförü, İstanbul trafiğine aldırmadan hem usta manevralar yapıyor hem de iddia oynuyordu. Yanlış okumadınız, bildiğimiz iddia... Kuponu tuttu mu bilmiyorum ama eve çok hızlı geldik. Teşekkür ediyorum kendisine de...

Benden bu kadar.

NOT: eklemeden geçemeyeceğim, bugüne kadar gördüğüm en güzel düğün kendiminkiydi. Hıh!

Bbye.. :)